04 June 2013

GEL GEL GEL GEL!


Nereden başlasam bilemiyorum... Güzel günler yaşıyoruz, son bir haftada kendimizi daha iyi tanıma fırsatı bulduk.  Apolitik bir jenerasyon olmanın vicdan azabını yaşıyorduk belki yıllardır içten içe ama vaziyet pek de öyle değilmiş bunu sokaklarda gördük. Bizim yıllardır tadını çıkardığımız özgürlükler için annelerimiz, babalarımız çok büyük bedeller ödediler. Onların karşısında gaz ve polis değil ordu ve gerçek silahlar, gerçek bombalar vardı. Onlar dünyayı değiştirmeye inanmışlardı ve değiştirdiler de. Dünya öyle bir günde düzelmez ama dünyanın gidişatına bir günde farklı bir eğim verilir, iyilikle kötülüğün, aşkla nefretin, özgürlükle baskının dengesine bir günde ayar verilebilir. Bu bir kelebek etkisidir.

Başbakanımızın tahrik edici ithamları ve halkı ayrıştırıcı tavrı tarihin tekerrüründen farklı olmamakla birlikte bugün suç unsuru sayılmıyor mu, bunu ben merak ediyorum. Neticede bu memlekette bir tane provakatör var o da başbakanımız.  Başbakan bizi şiddete davet ediyor. Evet günlerdir sokakta bir savaş sürüyor. Ama aynı zamanda sokaklarda barış da sürüyor. 

“Bu gaz bi harika dostum!”

Evet bu gaz çağımızın uyuşuk kederine, umutsuzluğuna çok iyi geliyor. İlaç gibi, şifa niyetine... Başta korkuyor insan sokağa çıkmaya, sonra kendini bir anda sokakta buluyorsun. Önce gerilerde durup yavaş yavaş cesaretini topladıkça önlere ilerliyorsun. Adrenalin mucizeler yaratıyor. Derken kendini tanımadığın güzel insanların evinde soluklanırken buluyorsun ve gazdan pencereler açılamıyor.

GEL GEL GEL GEL!

Toma ve panzerlere yaklaşırken duyduğumuz bir söz var: GEL GEL GEL GEL! Ağzı burnu sarılı, üstü çıplak gençler seni ön saflara çağırıyor. Gidip gazını yiyip bir sonraki doz için dinlenmeye tekrar geri kaçıyorsun ve bu git gel devam ediyor. Buradaki tek maksat safları boş bırakmamak ve “orada olmak”.  

Evet hepimiz devrimcilik oynamak ve bize bu özgürlükleri veren nesle kendimizi yarandırmak istiyoruz. Çocukluğumuzdan beri duyduğumuz isyan şarkılarının nasıl yazıldığını, gerçekten ne anlama geldiğini belki ilk defa anlıyoruz. Ve çok acımasız bir şiddet bizi çığrımızdan çıkmaya zorluyor. Canımızı acıtıyor, yaralıyor, öldürüyor. Ama önemli olan orada olmak, orada durmak, “o taşı atmamak”, o güzelim gazı yemek, tekrar yemek, tekrar yemek ve bıkmamak. Bu insanların nelere katlanmayacağını, nelerden vazgeçmeyeceğini ve asla yılmayacağını göstermek.

Türkiye’nin tarihini bir günde değiştiremezsiniz, ama şaşırtabilirsiniz!

Bizim silahımız taşlar, molotovlar değil şiirlerimiz, şarkılarımız, çocuklarımız, babaannelerimiz, çiçeklerimiz, halayımız, yogamız, dansımız, türkümüz, punk’ımız, rock’ımız, rakımız, rokamız, “BİRLİK VE BERABERLİĞE” hiç olmadığı kadar “DOYDUĞUMUZ” şu günlerde tavan yapan “ESPRİ ANLAŞIMIZ”, yaratıcılığımız! Biz buyuz...

Bugüne dek Türkiye’yi terk etmeyi düşünen varsa bugün vazgeçmiştir. İstiklal Caddesi eskisinden daha temiz ve üzerindeki graffittileri, olağanüstü güzellikte yardırdıkça yardıran komik sloganları, kırık ama dökülmeyen buzlu camlarıyla mağaza vitrinleri öyle güzel ki o markalar dünyanın parasını verseler o güzellikte bir vitrini değme çağdaş sanatçıya yaptıramazlar. Biz Beyoğlu’nun bu yeni makyajını çok sevdik.
Yeteneklisin Türkiye!

Kirlenmek güzeldir!

Sokaklardan korkma, sokağa çık. İnsanlar nazik, melekler her yerde, yalnız kalmazsın! Bu güzelim gazı, bu umut dolu günleri kaçırma, çocuklarına, torunlarına ne anlatacaksın? Tarihe rezil olma!

Kimsenin kalbini kırma. Bizim sade kalplerimiz var...

Sokağa çıkamıyorsan unutma ki insanları şu ya da bu etiketlerle ayırıcı ve itham edici değil, birleştirici ve motive edici mesajlara ihtiyacımız var! Tencere tavayla da olur, herkes elinden geleni yapıyor canını sıkma! Evden çıkmadı, bir gaz yemedi, çarşaflıydı, türbanlıydı oydu buydu diye kimseyi suçlama. Bu memlekette komşuluk diye bir şey vardır.  Devlet burnunu sokmadığı sürece kimse kimsenin ne yaptığına karışmaz. Şu gaz dumanı dağılınca komşularınla yüz yüze bakacaksın, kimsenin kalbini kırma. Bizim sade kalplerimiz var! Sokağa çıkarsan hepsinin, herkesin, bakkalın, manavın, eczacının, komşunun, öğretmeninin, teknocunun, türkücünün, tikinin, popçunun, hepimizin orada olduğunu göreceksin.

Evinizde oturup sokakta katliam var, tecavüz var diye rica ediyorum insanları sokaktan korkutmayın. Evet çok acımasız bir şiddet var, yaralılarımız, ölülerimiz var ama sokakta ne kadar çok insan olursa, ne kadar çok insan gazını koklayıp taşını atmadan orada durursa bu şiddet ateşi o kadar çabuk sönecek! Bu ülkede tek bir azınlık var o da Tayyoş. Provakatör varsa ne yapalım evde mi duralım? Sokaklarda neşeli ve umut dolu bir kalabalığa ihtiyacımız var.

Bizde bu işler davullu zurnalı olur. Ayılana gaz, bayılana limon!

Mucize sonuçlar beklemiyoruz, bu sadece bir başlangıç! Uzun bir süreç bizi bekliyor. Ve hepimize çok iyi geliyor.

Gözler ışıl ışıl parlıyor, kızlarımız erkeklerimiz çok güçlü ve güzeller. Hep birlikteyiz ve birbirimize çok iyi bakıyoruz. Bizim için endişelenmeyin, keyfimiz yerinde. Gezi Parkı biziz, Taksim biziz, İstanbul biziz, Türkiye biziz, bu güzel dünya biziz!

Katlanmak değil direnmek güzelleştirir!

Sokakta aşk var, aşk sokakta!

Sona Ertekin
4 Haziran 2013

2 comments: