Nereden başlasam bilemiyorum... Güzel
günler yaşıyoruz, son bir haftada kendimizi daha iyi tanıma fırsatı bulduk. Apolitik bir jenerasyon olmanın
vicdan azabını yaşıyorduk belki yıllardır içten içe ama vaziyet pek de öyle
değilmiş bunu sokaklarda gördük. Bizim yıllardır tadını çıkardığımız
özgürlükler için annelerimiz, babalarımız çok büyük bedeller ödediler. Onların
karşısında gaz ve polis değil ordu ve gerçek silahlar, gerçek bombalar vardı. Onlar
dünyayı değiştirmeye inanmışlardı ve değiştirdiler de. Dünya öyle bir günde
düzelmez ama dünyanın gidişatına bir günde farklı bir eğim verilir, iyilikle
kötülüğün, aşkla nefretin, özgürlükle baskının dengesine bir günde ayar
verilebilir. Bu bir kelebek etkisidir.
Başbakanımızın tahrik edici ithamları ve halkı ayrıştırıcı tavrı tarihin tekerrüründen farklı olmamakla
birlikte bugün suç unsuru sayılmıyor mu, bunu ben merak ediyorum. Neticede bu
memlekette bir tane provakatör var o da başbakanımız. Başbakan bizi şiddete davet
ediyor. Evet günlerdir sokakta bir savaş sürüyor. Ama aynı zamanda sokaklarda
barış da sürüyor.
“Bu gaz bi harika dostum!”
Evet bu gaz çağımızın uyuşuk kederine,
umutsuzluğuna çok iyi geliyor. İlaç gibi, şifa niyetine... Başta korkuyor insan
sokağa çıkmaya, sonra kendini bir anda sokakta buluyorsun. Önce gerilerde durup
yavaş yavaş cesaretini topladıkça önlere ilerliyorsun. Adrenalin mucizeler
yaratıyor. Derken kendini tanımadığın güzel insanların evinde soluklanırken
buluyorsun ve gazdan pencereler açılamıyor.
GEL GEL GEL GEL!
Toma ve panzerlere yaklaşırken
duyduğumuz bir söz var: GEL GEL GEL GEL! Ağzı burnu sarılı, üstü çıplak gençler
seni ön saflara çağırıyor. Gidip gazını yiyip bir sonraki doz için dinlenmeye
tekrar geri kaçıyorsun ve bu git gel devam ediyor. Buradaki tek maksat safları
boş bırakmamak ve “orada olmak”.
Evet hepimiz devrimcilik oynamak ve
bize bu özgürlükleri veren nesle kendimizi yarandırmak istiyoruz.
Çocukluğumuzdan beri duyduğumuz isyan şarkılarının nasıl yazıldığını, gerçekten
ne anlama geldiğini belki ilk defa anlıyoruz. Ve çok acımasız bir şiddet bizi
çığrımızdan çıkmaya zorluyor. Canımızı acıtıyor, yaralıyor, öldürüyor. Ama
önemli olan orada olmak, orada durmak, “o taşı atmamak”, o güzelim gazı yemek,
tekrar yemek, tekrar yemek ve bıkmamak. Bu insanların nelere katlanmayacağını,
nelerden vazgeçmeyeceğini ve asla yılmayacağını göstermek.
Türkiye’nin tarihini bir günde değiştiremezsiniz, ama şaşırtabilirsiniz!
Bizim silahımız taşlar, molotovlar
değil şiirlerimiz, şarkılarımız, çocuklarımız, babaannelerimiz, çiçeklerimiz, halayımız,
yogamız, dansımız, türkümüz, punk’ımız, rock’ımız, rakımız, rokamız, “BİRLİK VE
BERABERLİĞE” hiç olmadığı kadar “DOYDUĞUMUZ” şu günlerde tavan yapan “ESPRİ
ANLAŞIMIZ”, yaratıcılığımız! Biz buyuz...
Bugüne dek Türkiye’yi terk etmeyi
düşünen varsa bugün vazgeçmiştir. İstiklal Caddesi eskisinden daha temiz ve
üzerindeki graffittileri, olağanüstü güzellikte yardırdıkça yardıran komik
sloganları, kırık ama dökülmeyen buzlu camlarıyla mağaza vitrinleri öyle güzel
ki o markalar dünyanın parasını verseler o güzellikte bir vitrini değme çağdaş
sanatçıya yaptıramazlar. Biz Beyoğlu’nun bu yeni makyajını çok sevdik.
Yeteneklisin Türkiye!
Kirlenmek güzeldir!
Sokaklardan
korkma, sokağa çık. İnsanlar nazik, melekler her yerde, yalnız kalmazsın! Bu
güzelim gazı, bu umut dolu günleri kaçırma, çocuklarına, torunlarına ne anlatacaksın?
Tarihe rezil olma!
Kimsenin kalbini kırma. Bizim sade
kalplerimiz var...
Sokağa
çıkamıyorsan unutma ki insanları şu ya da bu etiketlerle ayırıcı ve itham edici
değil, birleştirici ve motive edici mesajlara ihtiyacımız var! Tencere tavayla
da olur, herkes elinden geleni yapıyor canını sıkma! Evden çıkmadı, bir gaz
yemedi, çarşaflıydı, türbanlıydı oydu buydu diye kimseyi suçlama. Bu memlekette
komşuluk diye bir şey vardır. Devlet
burnunu sokmadığı sürece kimse kimsenin ne yaptığına karışmaz. Şu gaz dumanı
dağılınca komşularınla yüz yüze bakacaksın, kimsenin kalbini kırma. Bizim sade kalplerimiz var! Sokağa çıkarsan
hepsinin, herkesin, bakkalın, manavın, eczacının, komşunun, öğretmeninin,
teknocunun, türkücünün, tikinin, popçunun, hepimizin orada olduğunu göreceksin.
Evinizde
oturup sokakta katliam var, tecavüz var diye rica ediyorum insanları sokaktan
korkutmayın. Evet çok acımasız bir şiddet var, yaralılarımız, ölülerimiz var
ama sokakta ne kadar çok insan olursa, ne
kadar çok insan gazını koklayıp taşını atmadan orada durursa bu şiddet ateşi o
kadar çabuk sönecek! Bu ülkede tek bir azınlık var o da Tayyoş. Provakatör
varsa ne yapalım evde mi duralım? Sokaklarda neşeli ve umut dolu bir kalabalığa
ihtiyacımız var.
Bizde bu işler davullu zurnalı olur. Ayılana
gaz, bayılana limon!
Mucize
sonuçlar beklemiyoruz, bu sadece bir başlangıç! Uzun bir süreç bizi bekliyor.
Ve hepimize çok iyi geliyor.
Gözler
ışıl ışıl parlıyor, kızlarımız erkeklerimiz çok güçlü ve güzeller. Hep
birlikteyiz ve birbirimize çok iyi bakıyoruz. Bizim için endişelenmeyin,
keyfimiz yerinde. Gezi Parkı biziz, Taksim biziz, İstanbul biziz, Türkiye
biziz, bu güzel dünya biziz!
Katlanmak
değil direnmek güzelleştirir!
Sokakta
aşk var, aşk sokakta!
Sona
Ertekin
4
Haziran 2013
2 comments:
harikaaaaaaaaaa
harikaaaaaaaaaaaaa
Post a Comment