07 March 2011

Havadis-ül Phangan Postası : II


Havadis-ül Phangan Postası : II
25 Ocak 2011

Canım arkidişlerim,

Bana cevat yazanlara ayrıca Cevat yazıcam ama şimdilik özetler şöyle: iş güç kaygısıyla beraber seyahat hiç kolay değilmiş, büyük bir mücadeleymiş meğerse. Herşeyin bir ilki vardır, bunlar da tecrübe elbette. Ama durum benim kendine eziyet etmekte çok başarılı bir yengeç olmamla sınırlı değil sanırım. Şimdi mesela üç gündür yağmur yağıyor. Sadece tatilde olsam ay ne güzel diye bakakalmaya devam edebilirim. Ama ilk gün öyle acayip bir fırtına vardı ki, sürekli gök gürledi, gümbür gümbür ama nasil, Tropical Thunder III filmini çekseler yeriydi. Gelgelelim fırtına kopunca bir gün boyunca elektrikler gitti, internet de öyle. Aldı mı beni kare kare bir düşünce... Şimdi Şubat’ta dergi projesinin ortasında olursa böyle, ben ne ederim? Adamlar iş vaktinde yetişmezse valla kimsenin gözünün yaşına bakmazlar. Yeni bir plan geliştirmem gerekebilir ya da allaha sığınıp buradaki o eve yerleşirim Şubat'ın üçünde ve her gün yağmur yağmasın diye dua edebilirim. Ne yapayım bilemedim. Son
kaldığım pansiyonu Fransızlar işletiyordu. Adamların tembellikten kesmedikleri yaşlı bir ağaç bir bungalovun üzerine yıkıldı fırtınada ve çatı olduğu gibi paramparça oldu. O sırada içeride olan zavallı turist kız neyse ki birkaç çizik ve sıyrıkla kurtuldu. Heriflerin umurunda bile değil. Gök delinmiş gibi yağmur yağıyor, su yok, elektrik yok, yemek de yapmıyorlar. Pansiyonda kalanlar yağmurlukları giyip herkese yemek taşıyorlar falan… İyice uyuz oldum adamlara. Orada iyi olan tek şey komşumdu aslında. 60 yaşlarında Hawaii'li çakı gibi bir delikanlı olan Jay ile (kimileriniz bilirler ben her seyahatte bu modelden en az bir tane bulurum) müzik ve sinema zevklerimiz pek uyuştu, arada sohbet ediyorduk. İşin en komik yanı ihtiyar delikanlı partiden partiye koşarken benim hamağımda yatıp kitabımı okumam ve kır saçlı yaşlı adamın da ulan iki saat uykuyla duruyorum amma içmişim allah beni kahretsin diye sızlanmasıydı. Neyse, yağmurda orada mahsur kalınca tepem attı gittim sağlam bir yağmurluk,
bir şapka, şemsiye ve de bilgisayarı yağmurdan koruyacak bir dry-bag aldım. Sonra da iki sene önce kalıp pek sevdiğim eski pansiyonumda yarı fiyatına bir oda boşalmış olduğuna sevinerek yarı yağmur altında oraya taşındım. Artık banyom tuvaletim ve sürekli şahane yemekler yapan bir Thai teyzem olduğuna çok sevindim tabii. Fakat bu pansiyonda daha çok gençler kalıyor ve doğal olarak hepsi tatilde, eğlenmek istiyorlar. Yeni komşum sabah akşam bangır bangır reggae dinliyor, onun yanındaki de trance. Ya o kadar açmaya lüzum var mı çocuklar kafa bu kafa. Ben olmuşum kadayıf, tek istediğim biraz deniz biraz uyku. Şimdi ben ne diyim bu çocuklara. Daha şimdiden gençlerden tiskinmeye başlamam hayra alamet mi acaba, hepinizin topunu kesmek, kolonlarınızı patlatmak, o dreadlock'larınızdan sizi birbirinize bağlamak istiyorum, acık susun ulen! Şimdilik havadisler böyle. Şu anda benim için Phangan'ın en güzel yanı Coffee One. En azından "don't worry, yes you can, I believe
you, du ben sana bi kahve yapayim da kendine gel" diyen bir insan var burada. Hergün problem çözmekten biraz yoruldum, napayım bilemedim. Bir kahve içeyim bari…

Öpüyorum hepinizi,
Sona

No comments: