30 March 2011

Deprem, sel ve kaçak hayvanlar


Kuzeyde Burma sınırındaki 7.0 şiddetindeki depremin ardından son on gündür Tayland'ın güneyini etkisi altına alan fırtına ve sel felaketi sırasında Nakhon Si Thammarat hayvanat bahçesinden kaçan on bir timsahtan biri vuruldu, üçü yakalandı. Kalan yedi timsahın ve ayrıca kaçan iki ayının nerede olduğu ise henüz bilinmiyor. Bu arada New York'ta Bronx hayvanat bahçesinden de bir Mısır kobrası sırra kadem basmış. Bronx Zoo's Cobra ve Bronx Zookeeper twitter hesapları büyük patlamış. Konuşan Ağaç buna ne diyor acaba? Şehirden kaçan hayvanlar da  bir yerlerde buluşuyor ve bize bir taraflarıyla gülüyor olmalılar, tabii elimizden kaçmayı başarabilenler.

"...18 Nisan 1996’da San Fransisco seher vakti şiddetle yükselen korkunç bir gümbürtüyle uyanmıştı. Şehir altmış beş saniye boyunca Teddy Roosevelt’in ağzındaki lastik bir köfte gibi sallandı. Ardından en az gümbürtünün kendisi kadar korkunç bir sessizlik çöktü. San Fransisco’nun kalbi harabeye dönmüştü. Binalar, çatlayıp yarılan sokaklara devrilmiş; çarpılmış insan ve at cesetleri enkazı kırmızıya boyamış; kırılan birkaç düzine ana borudan sızan gaz Kâbusların Yılanı gibi çalıyordu ıslığını. Ardından evsiz ve sakatların gözyaşlarının söndüremediği alevler üç gün boyunca 490 bloğu sardı.
Bu felaket tarihte Büyük San Francisco Depremi olarak geçiyor. Saat İnsanları onu bu isimle bilmiyorlar ama Saat İnsanları depreme inanmıyorlar ki zaten.
Alevler içindeki felaketi etraftaki tepelerden izleyenler arasında dağınık bir Kızılderili topluluğu da vardı.  Çoğu California kabilelerindendi ama Nevada ve Oregon’dan gelenler de vardı ve sayıca az ama nam salmış Siwash’ların, şehirlileşen ilk Kızılderililerin temsilcileri de aralarına yerleşmişti. Çoğu fakirdi ve Barbary Coast’ta vasıfsız ya da pek itibar görmeyen işlerde çalışıyorlardı (fakat şunun da altını çizmek gerekir ki onları şehre getiren para kazanma arzusu değildi, hem de hiç birini. Geldikleri yerde paraya ihtiyaçları yoktu zaten, sadece meraktan gelmişlerdi). Dumanlı tepelerde kamp kuran beyaz San Fransisco’lular enkazı dehşet içinde izliyorlardı. Belki Kızılderililer de bu manzaradan etkilenmişlerdi ama her zamanki gibi madalyonun öteki yüzü kadar gizemli görünüyorlardı. Ancak Kızılderililer de bir hayli dehşete kapılacaktı. Yangınlar nihayet kontrol altına alınıp insanlar ilahiler okuyup dualar ederek ve metropollerini yeniden inşa etme planlarını birbirlerine haykırarak daha soğumamış küllere geri koşmaya başladıklarında Kızılderililerin gözleri hayretle büyüdü. Gördüklerine inanamıyorlardı. Beyaz adamın bilgelikten yoksun olduğunu biliyorlardı ama tamamen gerzek olabilir miydi? Bu kadar büyük ve korkunç bir işareti anlayamıyor muydu? Beyaz adama güvenmeye başlayan Kızılderililer bile büyük hayal kırıklığına uğramıştı. Kenti yeniden inşa etmek mi? Başlarını sallayıp söyleniyorlardı..." Tom Robbins, Even Cowgirls Get The Blues.

No comments: